Ahmat Urfali / AVRUPAPRESS
Göç insanın yaratılmasıyla başlar. Mevsimlik göç, iç göç, sürekli göç, serbest
göç, zorunlu göç, uluslararası göç adları ile anılan göç olgusu, tarihin ilk
çağlarından başlayarak bir yer değiştirme olarak karşımıza çıkar.
Özellikle batının sanayi devriminde duyduğu insan gücü ihtiyacı uluslar arası
göçe yeni bir ivme kazandırmıştır. Bu göç hareketinin daha uzun yıllar devam
edeceği görülmektedir. Sadece belli bir sermaye edinebilmek için gurbete çıkan
birinci nesil, sağladığı yeni imkânların bir kısmını yurduna aktarmış, ancak en
önemli varlığı olan çocuklarını dönüşe ikna edememiştir. Artık ikinci ve üçüncü
nesil, anne ve babalarının misafir işçi olarak geldiği ülkeye, ikinci vatanın yeni
yurttaşı olarak bakmaktadır. Dönüş düşünülmemekte, yeni ülkenin imkân ve
fırsatlarından daha fazla yararlanma yolları aranmaktadır.
Belçika ile ilişkiler, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, bağımsızlığını yeni
kazanan Belçika’nın resmi olarak tanımasıyla başlamıştır. İki ülke arasındaki
diplomatik ilişkiler ise, 1848 yılında tesis edilmiştir. Belçika Kralı II. Leopold’
un 1860 yılında İstanbul’ u ziyareti, ilişkilere önemli bir hız kazanmıştır. O
dönemde uluslararası planda tarafsızlık politikası güden Belçika, Osmanlı
İmparatorluğu’nun bölgede oynadığı önemli ticari rolün bilinciyle İstanbul’ a
yatırım yapmaya başlamışlardır. Belçika’ya çalışmak üzere yapılan göç, 1960′ lı
yıllarda başlamıştır. Türkler, kömür ocaklarında çalışmak üzere iki ülke arasında
imzalanan ‘’ İşgücü Anlaşması” çerçevesinde o zamanki İş ve İşçi Bulma
Kurumu aracılığıyla Belçika’ya gelmişlerdir. Türkiye ile Belçika arasında
« Türk İşçilerinin Belçika’ da İstihdamına Dair Anlaşma ile Protokol ve Ekleri »
16.07.1964 tarihinde Brüksel’ de imzalanmıştır. 1974 yılında yaşanan petrol
krizine bağlı olarak Belçika, yabancı işgücü alımını durdurmuş ve Türkiye ile
yapmış olduğu İşgücü Anlaşmasının uygulamasını tek taraflı olarak
uygulamadan kaldırılmıştır. Ancak, Belçika’ya göç, farklı yolların
denemesiyle devam etmiştir.
Göç alan ülkeler açısından da yeni sorunların ortaya çıkmasına zemin
hazırlamıştır: kültürel haklar, uyum sorunları, yabancı düşmanlığı, sosyal
güvenlik problemleri… Yumurta ve ekmek almak için markete, cebinde
yumurta kabuğu ile ekmek ufağı götüren işçi çocukları vatandaşı olduğu yeni
ülkede artık memur , milletvekili, bakan olabilmektedir. Daha fazla eşitlik
talebi; iş ayrımcılığını, yabancı düşmanlığını beraberinde getirmektedir.
Yeni durumun ortaya koyduğu melez kültür, insanlarda mensubiyet düşüncesini
de sarsmaktadır. Orada yabancı, burada gâvurcu olarak tanımlanma kültürel
anlamda şoklara neden olmuştur. Hane halkı reisinin kişisel göçü, bir müddet
sonra aile bütünleşmesiyle anne ve çocukların gelişiyle yeni bir dönemin
başlangıcı olmuştur. Çocukların okuması, ikinci vatandaşlık ve yeni haklar
verilmesi göçe yeni boyutlar kazandırmıştır. Ardından Türk iş insanlarının
istihdam sağlamaları ve katma değer oluşturması çok farklı bir aşamaya
ulaşmıştır. Böylece eve dönüş, vatana kavuşma düşüncesi terk edilmeye
başlamıştır. « Türk Mezarlıkları » nın kurulması göç ve gurbet kavramının
dönüşümünün ön habercisidir. Türkistan atavatan, Türkiye anavatan, Belçika
yeni vatan olarak kabul edilmektedir.
Türk sosyal yapısında dördüncü nesilden sonra mankurtlaşma ve yozlaşma
hızı artmaktadır. Bu bakımdan kültür insanlarımızın gerekli tedbirleri almaları
önem taşımaktadır.