en iyi bahis siteleri
1xbetbetpasmariobet
DOLAR 32,4531 0.22%
EURO 34,6460 0.13%
ALTIN 2.382,950,13
BITCOIN 1843884-8,25%
Ankara
16°

HAFİF YAĞMUR

13:06

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

HAYAT DENİLEN MASAL….
1141 okunma

HAYAT DENİLEN MASAL….

ABONE OL
février 3, 2024 00:26
HAYAT DENİLEN MASAL….
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Candan Erçetin’in seslendirdiği, çok sevdiğim bir parça; “Dünyada Ölümden Başkası Yalan”. Bir haftadır beynimin içinde sürekli çalıp duruyor. Başka parçaya geçmek istesem de farkına varmadan tekrar onu mırıldanıyorum. Sanırım, beynimiz durumlara uygun bir şarkıyı kayıtlardan çıkarıp onu çalmaya başlıyor. Sebebi, dayımın eşini, yani yengemi ummadığımız bir şekilde kaybetmek. Öncelikle mekanı cennet olsun.

Durup düşündüğümüz zaman ölümün, bir sona eriş, yokoluş olduğunu sanıyoruz. Herşeyin bittiğini, darmaduman olduğu kanısına varıyoruz. İster aile çevremizden olsun, ister arkadaşımız veya dostumuz, özellikle sürekli birarada olduğumuz kişilerde kayıp yaşadığımız zaman hissediyoruz bu duyguyu. Birarada olma duygusu, bize garip şekilde güven veriyor. O kişiye duyduğumuz saygıyı, sevgiyi tam anlamıyla gösteremiyoruz, anlatamıyoruz. Sonsuza kadar birlikte olacağımız yanılgısına kapılıyoruz belki de.

Bunu en son dedemin vefatında hissetmiştim. Ailemizin büyüğü olduğu için kalemiz olarak düşündüğüm ve saygısızlık etmekten çekindiğim biriydi. Ciddiyeti kendisine prensip edinmiş, zor gülen bir yapısı vardı ama kendi dünyasında çok duygusal, bize de bir o kadar düşkün bir insandı. Onu da hiç beklemediğimiz şekilde kaybetmiştik. Etkisi bende rüyalarıma kadar yansımıştı.

Aynı duyguyu bu sefer yengemde hissettim. Yine beklenmedik kayıp. Yengem, hayat dolu, neşeli, her şeyi çekip çeviren, kıpır kıpır bir insandı. Misafir ağırlamayı, birlikte vakit geçirmeyi, sohbeti çok severdi. Dayıma, çocuklarına, torunlarına çok düşkündü. Hiçbir konuda da şikayet etmez, çözüm üretmeye çalışırdı. İşte böyle bir insan hayata ve bize veda etti. Hepimizi şoka soktu.

Hastaneden cenazeyi almak için toplandığımızda hepimizin hem şok, hem de çöküş içinde olduğumuzu farkettim. Oğulları olan kuzenlerim, cenaze işlemleriyle uğraşıyorlardı. Durum öyle garip ki, içleri paramparça, gözleri ağlamaktan mahvolmuş ama acılarını içlerine gömmüşler, işlemleri tamamlamaya çalışıyorlar. Kimse ne diyeceğini bilemiyor. Dayımı telkin etmek istedim, kelimeler boğazıma düğümlendi. Annemden öğrendiğim ilk duyduğunda hıçkırarak ağladığı, ama kafeteryada masada öylece oturmuş, sadece bakıyordu. Ruhunun ağladığı besbelliydi. Ne yengemin gelinlerini, ne annemleri, ne torunları ve ne de teyzemleri anlatmaya hiç gerek yok.

Cenaze, Keşan’da defnedileceği için araç istenmişti. Geldiğini öğrenince görevliyle birlikte morga indik. Ben son defa yüzünü görmek istedim ama görevli bize izin vermedi. Morga, kuzenlerim ve eniştem girerek, cenazeyi kontrol ederek son yolculuğu için tabuta yerleştirdiler. Yengem, tedavi için geldiği Ankara’dan hayata veda ederek Keşan’a, sonsuz yolculuğu için döndü.

Hayat gerçekten o kadar tuhaf ki, kafalarımız allak bullak ertesi sabah saat 05:00 de yola çıktık. Her sene tatil için mutlulukla gittiğim memleketime bu sefer büyük bir üzüntü içinde cenazeye gidiyordum. İkindi namazıyla defnedilecekti. Cenaze namazı için camiye gittik. Dedemlerin mahallesindeki, çocukken ufak bahçesinde oyunlar oynadığımız camiyi tercih etmişti dayım. O günler film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Zaten hiç durmayan gözyaşlarım yine akmaya başladı. Yüreğim bir garip oldu. Bütün Keşan cenazeye gelmişti. Gelenler hem şaşkın, hem de bir o kadar üzgündü.

Ardından mezarlığa giderek defnini yaptık. İşin doğrusu, bir çok cenazeye katıldım ama ilk defa mezara indirilirken şahit oldum. Bir yandan dua ediyordum, bir yandan Candan Erçetin’in parçası yine beynimde çalıyordu. Dünya gerçekten koca bir yalandan ibaret. Gittiğimiz, gideceğimiz 2 metrelik toprak alan. Hepsi bu.

Abim, mezarına çiçekler ve çam fidesi almış, defin sona erdikten sonra onları yerleştirdik, bir süre öylece durup baktık.

Akşam evlerinde duası olacağı için oraya gittik. 3 katlı evinde doğal olarak herşey yerli yerindeydi. Nerdeyse bütün Keşan duasına akın etmişti. Ertesi gün otelde kahvaltımızı edip tekrar dayıma gittik. Yengemin vefatını duyan taziye ziyaretine geliyordu. Biz öğleden sonra Ankara’ya dönmek için ayrılmak zorunda kaldık.

Uzun bir süredir, maneviyatla ilgili, din, enerji, frekans, titreşim ve kuantum üzerinden inceleme ve araştırma yapıyorum. Eminim bir çoğumuz bu incelemenin ve araştırmanın içindedir zaten. Yaşadıklarımız, elde ettiğimiz tecrübeler hepimizi belli bir noktaya getiriyor ve hayatın farkına varamayacağımız kadar kısa ve bir o kadar da anlamsız olduğunu gösteriyor. Belki okuduğumuz kitaplardan, sosyal medyada takip ettiklerimizden sadece yaşamakta olduğumuz “AN” ın varlığını öğreniyoruz ama kaçımız bunu anlayabiliyoruz ya da idrak ediyoruz. Geçmişte yaşamaktan, geleceğe dair endişe duymaktan kendimizi alamıyoruz. Ailemize, çevremize, dostlarımıza sevgimizi, saygımızı ne kadar koruyoruz, gösteriyoruz. Birbirimizin değerini ne kadar biliyoruz. Hepimiz iş dünyasının, hayat koşullarının getirdiği hızlı yaşam içinde bunların hepsini ya unuttuk ya da kaybettik.

Birbirimizi ya ayrıldıktan sonra ya da kaybettikten sonra değerimizin, içimizdeki sevginin farkına varıyoruz. İş işten geçmiş oluyor o başka. Bunun sebebi, hırslarımıza, hedeflerimize odaklanmamız, kilitlenmemiz. Başarıya ulaşmak isteyişimiz. Aslında hepsi gelip geçici, bir şekilde kazanırız, elde ederiz ama birlikte yürüdüklerimizi kaybetmek. İşte o can yakıyor. Emin olun unutulmuyor, zaman sadece alıştırıyor.

 

Funda Salk    /    AVRUPAPRESS

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP