Fenerbahçe’de Veda Kültürüne Yakışmayan Bir An….
Fenerbahçe’den ayrılan iki futbolcuya, Dušan Tadić ve Edin Džeko’ya kulüp tarafından mutfakta plaket verilmesi, sosyal medyada ve spor kamuoyunda büyük üzüntü ve tepkiyle karşılandı. Kariyerleri boyunca Avrupa’nın en üst seviyelerinde top koşturmuş, Fenerbahçe formasını ise son damlasına kadar terletmiş bu iki değerli isme böyle veda edilmesi, yalnızca bir organizasyon eksikliği değil; aynı zamanda kalpleri sızlatan bir vefa boşluğu olarak hafızalara kazındı.
Tadić ve Džeko, sadece birer yabancı oyuncu değil; bu arma için savaşmış, formaya karakterini katmış, tribünle bağ kurmuş, camiaya saygısını her adımda hissettirmiş iki önemli futbolcuydu. Taraftarın gönlünde taht kurdular; saha içinde gösterdikleri mücadeleyle, liderlikleriyle ve örnek duruşlarıyla herkesin takdirini kazandılar. İki sezon boyunca gösterdikleri özveri, sessiz sedasız üstlendikleri sorumluluklar ve sayısız katkıları, yalnızca bir teşekkürle değil, anlamlı bir veda ile taçlandırılmalıydı.
Ama olmadı… Veda, olması gereken yerde değil; mutfakta yapıldı. Alelacele, sessiz, saklı. Oysa bazı vedalar sadece bir an değildir; bir saygı duruşudur, bir teşekkürdür, geride kalanlara bırakılan bir izdir. Hele ki futbol gibi duygularla yoğrulmuş bir oyunda, ayrılıklar bile ait olduğu yerden seslenmelidir: kalpten.
Bir futbolcu, formasını terlettiği kulüpten ayrılırken en azından sembolik bir veda törenini hak eder. Taraftarın önünde, belki saha kenarında ya da kulüp binasında yapılacak kısa ama anlamlı bir tören bile, hem sporcuya saygının hem de kulübün kurumsal duruşunun bir göstergesidir. Ancak bu veda, mutfak gibi arka planda kalan bir alanda ve adeta alelacele gerçekleşmiş gibi sunulunca, hem sporcuya hem de kulübün kendi değerlerine haksızlık yapılmış olur.
Veda anları, sadece bir ayrılık değil; aynı zamanda geçmişe saygı, emeğe teşekkür ve geleceğe bırakılan bir izdir.
Mutfakta plaket vermek, bu anlamı hafifletir, değeri küçültür. Profesyonellik, sadece sahadaki oyunla değil, kulislerdeki duruşla da ölçülür.
Kulüpler, bu gibi detaylarda gösterdikleri özenle, hem taraftarlarına hem de dünyaya kim olduklarını anlatır. Bu yüzden; plaket mutfakta değil, yüreklerde yer edecek şekilde, hak edilen ciddiyet ve özenle verilmelidir.
Bu bir yer meselesi değil, bir değer meselesidir. İnsanların yıllarını verdiği, binlerce taraftarın sevgiyle bağlandığı bir camiada, emek bu kadar görünmez olmamalıydı. Bu bir plaket değil, bir hatırlayış anıydı; ama eksik kaldı.
Bu olay, yalnızca sosyal medyada değil, vicdanlarda da yankı buldu. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, bir futbolcunun hakkını ödemek sadece sözle değil, onu layık olduğu şekilde onurlandırmakla olur. Ve Fenerbahçe gibi büyük bir camiaya bu yakışmadı.
Plaketler sahada verilir. Tribünlerin önünde, alkışlarla, teşekkürle, göz göze bakarak… Çünkü veda ederken gözlerinin içine bakamadığın insanlara gerçekten teşekkür etmiş sayılmazsın.
Teşekkürler Edin Džeko…
Teşekkürler Dušan Tadić…
Emeklerinizi, mücadelenizi ve duruşunuzu unutmayacağız. Siz bu kulübün tarihinde iz bıraktınız. Keşke size yakışan bir veda da bırakılabilseydi…
Çünkü vefa, sadece bir semt adı değildir…
Bazen bir alkıştır, bazen bir bakış… Ama en çok da, hak edene hakkını vermektir.
Halime Önen / AVRUPAPRESS