Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuştu: « Eğer beli bükülmüş yaşlılar, takva sahibi gençler, süt emen çocuklar ve yayılan hayvanlar olmasaydı, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti. » Bu söz, toplumun en savunmasız bireylerinin, masumların ve zayıfların korunmasının ne kadar önemli olduğunu hatırlatır. Ancak ne yazık ki, bugün bazı Müslümanlar bu öğretileri unutarak, can dostlarımızı acımasızca katletmekte, yaşlılarımıza bakım evlerinde eziyet etmekte ve bununla alay edercesine sosyal medyada paylaşmaktadır. Çocuklarımıza yapılan en korkunç istismarlar ve öldürmeler ise, insanlık adına içimizi sızlatan, kalbimizi paramparça eden bir felakettir.
Bizler, her bir canın Allah’ın emaneti olduğuna inanırken, nasıl olur da böyle bir zulmü kabul edebiliriz? Bir yaşlının elleri, bir çocuğun gülüşü, bir hayvanın sadık bakışları, hepsi Allah’ın yarattığı en güzel izlerdir. Bizlere düşen görev, bu izleri korumak, bu canları sevgiyle ve merhametle sarmaktır. Eğer biz, toplum olarak masumlara zulmedersek, kalbimizi karartırsak, ne yazık ki o bela, hepimizin üzerine bir gün düşer. Bu duygu ve düşüncelerle, birbirimizi hatırlamalı ve Allah’ın rahmetine sığınarak, adalet ve merhametle yaşamaya çalışmalıyız.
Son yıllarda, maalesef bazı kesimler, İslam’ı kendi isteklerine ve dünya görüşlerine göre şekillendirip, onu topluma kabul ettirmeye çalışıyorlar. Oysa ki din, sadece bir toplumun ya da bireyin çıkarlarına göre değiştirilemez; İslam, Allah’tan gelen bir huzur ve doğru yoldur. Eskiden dindar insanlara büyük bir saygı duyulur, onların yaşantısına değer verilirdi. Şimdi ise, « Vallahi » diyen birini gördüğümüzde, neredeyse korkar hale geldik. Kimi zaman bir müslümanın samimiyeti sorgulanır, kimi zaman ise başkalarının inancına zarar verme isteği, sanki dinin gerekleri bunlarmış gibi dayatılır. Oysa İslam, başkalarının inancına ve yaşantısına zarar vermek değil, aksine onlara huzur, barış ve adalet götürmektir.
Dindar olmak, sadece dışarıdan görünüşle değil, içten gelen bir samimiyetle olur. Dinimizi yaşamaktan, O’na olan bağlılığımızı doğru şekilde ifade etmekten korkmamamız gerekir. İnsanlar, « Vallahi » demek yerine, dinin güzelliklerini örneklerle, kalpten gelen bir sevgiyle yaymalıdır. Çünkü gerçek iman, başkalarına zarar vermek değil, onları iyiliğe, doğruya ve huzura çağırmaktır. İslam, özünde bir rahmet dinidir ve bunu yaşamak, hem kendi iç huzurumuzu hem de toplumun huzurunu sağlar.
Halime Önen / AVRUPAPRESS