en iyi bahis siteleri
1xbetbetpasmariobet
DOLAR 27,2086 0.18%
EURO 28,9887 0.12%
ALTIN 1.682,610,15
BITCOIN 713644-1,16%
Ankara
28°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

TÜRK CEZA KANUNUNDA KUSUR YETENEĞİ EPİLEPSİ HASTALIĞININ KUSUR YETENEĞİNE ETKİSİ
  • AvrupaPress
  • Avrupa
  • TÜRK CEZA KANUNUNDA KUSUR YETENEĞİ EPİLEPSİ HASTALIĞININ KUSUR YETENEĞİNE ETKİSİ
875 okunma

TÜRK CEZA KANUNUNDA KUSUR YETENEĞİ EPİLEPSİ HASTALIĞININ KUSUR YETENEĞİNE ETKİSİ

ABONE OL
Eylül 12, 2023 18:23
TÜRK CEZA KANUNUNDA KUSUR YETENEĞİ EPİLEPSİ HASTALIĞININ KUSUR YETENEĞİNE ETKİSİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesinin ikinci fıkrası ve 32. maddesinin birinci fıkrasında
kusur yeteneği dolaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca, işlediği fiilin hukuki
anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunması
durumunda kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir.
Kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve
sonuçlarını algılayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilen
kişinin, davranışlarını bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak
yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. “Algılama” ve “irade yeteneği” denilen bu iki öğenin
kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi halinde kusur
yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.
Ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de, akıl hastası olduğu
belirlenen kişi işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda
olduğundan suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında bulunan akıl hastalığı, 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesinde;
“1) Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu
fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye
ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine
yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde
verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi
aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da
uygulanabilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
TCK’nın 32. Maddesinin birinci fıkrası gereğince bu durumda bulunan sanığa ceza tayin
edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin üçüncü
fıkrası uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa
ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir. O
halde akıl hastası sanığın tedavi ve muhafazasına karar verilebilmesi için, açılan davada isnat
yeteneği ile “fiil-fail-akıl hastalığı” arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bir yargılama
faaliyetine ihtiyaç vardır.
TCK’nın 32. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte
işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin cezai
sorumluluğunun bulunduğu fakat cezasında indirim yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Kanunumuz kusur yeteneğini azaltan akıl hastalığı dolayısıyla cezada indirim yapılabilmesini,
akıl hastalığının, fiilin işlendiği anda mevcut olması, failin algılama ve irade yeteneğinin
TCK’nın 32. maddesinin birinci fıkrasında yazılı dereceye varmamakla birlikte azalması
koşullarına bağlı tutmuştur. Ancak burada hâkime bir takdir yetkisi de verilmiştir. Buna
göre, mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla kısmen veya tamamen akıl
hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

Günümüzde epilepsi hastası olan kişilerin sayıca fazla olması nedeniyle, epilepsi hastalığının
kusur yeteneğine etkisi bakımından doktrinde yer alan bir kısım görüşlerden bahsetmekte
fayda bulunmaktadır.
Epilespi veya diğer adıyla sara hastalığı, hastanın iradesi dışında şuurunun silinmesi ve nöbet
şeklinde gelen felç hâli ve hareket bozukluğu gibi durumlarda kendisini gösteren bir hastalık
olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi bakımdan tanımlanacak olursa; beyindeki sinir hücrelerinin
ani ve geçici işlev bozukluğundan kaynaklanan ve bilinç kaybı ile nöbetler hâlinde ortaya
çıkan zihinsel işlev, hareket ve duyu bozukluğu anlamına gelir.
Adli tıp bakımından epilepsi ise; beynin elektriksel fonksiyonlarındaki geçici bozukluğa bağlı
olarak beliren, zaman zaman ani ataklar hâlinde gelen bilinç kaybı, anormal motor hareketler,
duyu kusurları gibi bulgularla seyreden nörolojik tablo olarak tanımlanmaktadır. Hastalığa
ilişkin olarak, 1981’de Uluslararası Epilepsi Derneğinin uluslararası sınıflandırması kabul
edilmiş, epilepsi nöbetleri sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Buna göre nöbet türlerinin her
birinin farklı sebepleri ve sonuçları bulunmaktadır. Dolayısıyla, kişinin geçirdiği nöbet türüne
göre, kusur yeteneğinin durumu da değişebilecektir. (Hande Ulutürk, Türk Ceza Hukukunda
Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, s.105-106)
Epilepsi hastaları nöbet sırasında yaptığı şeyleri hatırlayamaz. Kişinin epilepsi hastası olup
olmadığının tespitinden sonra suçun nöbet sırasında, nöbetten önceki ve sonraki zihin
bulanıklığı içerisinde işleyip işlemediğinin belirlenmesi gerekir. Şuur kaybı ile epilepsi
nöbetleri sırasında işlenen suçlarda kişinin cezai sorumluluğu yoktur. Ceza hukuku açısından
nöbetten kısa bir zaman önce, nöbet esnasında veya nöbetten sonra açılma evresinde
işledikleri fiillerden sorumlu değillerdir. Bu hastalıkta eylem anı ile nöbet halinin çakışıp
çakışmadığının somut olaya göre tespit edilmesi gerekir.
(Dr. Sinan Bayındır, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.72-73; Hande Ulutürk, Türk
Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, s.106-107)

 

Avukat ve Arabulucu

Bilge Canan Yetkin    /AVRUPAPRESS

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP