en iyi bahis siteleri
1xbetbetpasmariobet
DOLAR 32,5038 0.08%
EURO 34,7826 -0.12%
ALTIN 2.496,260,50
BITCOIN 2080067-1,00%
Ankara
19°

HAFİF YAĞMUR

13:08

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

AHISKA TÜRKLERİNİN ACI TARİHİ
309 okunma

AHISKA TÜRKLERİNİN ACI TARİHİ

ABONE OL
décembre 25, 2019 15:44
AHISKA TÜRKLERİNİN ACI TARİHİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye topraklarına bir o kadar yakın olan ancak zaman içerisinde zorla vatanları ellerinden alınan Ahıskalı Türklerin acılarla dolu hikayesi günümüzde Türklere ithaf edilen zulmün çok daha ötesinde. Rus ve Gürcü birliklerinin zulmüne uğrayan Ahıskalılar aslında bulundukları yerde köklü bir tarihe sahiptir, ta ki günün birinde zorla sürgün edilene kadar.

Türkiye topraklarına bir o kadar yakın olan ancak zaman içerisinde zorla vatanları ellerinden alınan Ahıskalı Türklerin acılarla dolu hikayesi günümüzde Türklere ithaf edilen zulmün çok daha ötesinde. Rus ve Gürcü birliklerinin zulmüne uğrayan Ahıskalılar aslında bulundukları yerde köklü bir tarihe sahiptir, ta ki günün birinde zorla sürgün edilene kadar.

Ahıska isminin Dede Korkut Hikayeleri ’ne kadar uzanan bir kökü mevcut. Kitapta “Ak-Sıka” şeklinde geçen bu kelime “Ak-Kala” manasına gelmektedir. Ahıska bölgesine komşu yörelerde “Ahıska, Akhır-Kıska, Akhal-Kelek, Ak-Sıka” şeklinde de kullanılır.

Ahıska, Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alan Ardahan’a 15km uzaklıkta olan eski bir Türk yurdudur. Şu anda Gürcistan sınırları içerisindedir. Kuzeyde Borjoma, Güneyde Çıldır düzlüğünde, Doğuda Borçalı, Batıda Acar topraklarına dayanır. Eskiden bulundukları bu yöreye Mesketya denilmiştir. Mesketya halkını oluşturan Meskh kavmi hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Ancak Turani ve İskitlerden oluştuğu söylenebilir. Kısacası Mesketya halkı da muhtemelen Asurlar, Hititler ve Sümerler gibi kaybolmuş medeniyetlerden bir tanesidir. Marie-Félicité Brosset’in yazmış olduğu Histoire de la Georgie, Gürcistan tarihini anlatan kitabında İskender’in bu bölge de Türklerle karşılaştığına dair bilgiler mevcut. Kür ırmağı boylarında Bun-Türklerin yaşadığına dair ifadeler yer almaktadır. Bu topraklara daha sonra birbiri ardınca Hunlar, Hazarlar ve Kıpçaklar gelmiştir. Bu bilgiler Rus ve Gürcü kaynaklarınca da doğrulanmaktadır. Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî nüfusu altında kalan Ahıska Atabeklerinin toprakları, Lala Mustafa Paşa ve Özdemiroğlu Osman Paşanın Kafkasya Seferi sırasında, Safevîlerden alınarak Osmanlı ülkesine katıldı. Ahıska şehri, yeni kurulan Çıldır Eyaleti’nin başkenti oldu.

Rusların bu bölgede aktifleşme isteğinin ardında aslında yüz yıllardır hedefledikleri sıcak denizlere inme arzusu olduğunu görmekteyiz. Bu arzuyu gerçekleştirmek içinde Rusya, Kafkasya ve Kuzey Karadeniz’deki Türklerin zayıf zamanlarından yararlanmış ve iç karışıklıklar çıkarmıştır. Kafkasya’daki toplumların çeşitlilik arz etmesi siyasi birliğin kurulmasını imkansızlaştırdığı gibi Rusların bölgede karışıklık yaratmasını kolaylaştırmıştır. Osmanlı Devleti topraklarını hedef noktasına koyan Ruslar 1800’lü yılların başlarında Avaristan, Bakü, Kuba, Derbent, Karabağ Hanlıklarını ele geçirmiştir. Sıra zorlu topraklara gelmiştir bunların arasında Ahıska konumundan dolayı bir kilit görevi görmekteydi ve ciddi bir öneme sahipti.

Gudoviç ve Yermalov’un baş komutanlığında Ahıska’ya düzenlenen girişimler başarısız oldu ancak 1827 yılında göreve getirilen Paskieviç İngiliz kaynaklarınca da ifade edildiği gibi “Elinden gelse ayağının altında ot bitmesine izin vermeyecek bir zalimliğe sahiptir.”J.Baddeley Hakkında ifade edilen bu söylemleri doğrulamıştır, öncelikle parça parça Kafkasları ardından Ahıska’yı almayı başarmıştır. Ahıska’nın stratejik önemini anlamak için dönem şairi Gülali’nin şu sözlerine bakılmalı:

“Ahıska gül idi gitti

Bir ehli dil idi gitti

Söyleyin Sultan Mahmut’a

İstanbul kilidi gitti”

İşgale hızla deva eden Paskieviç Ahıska’nın ardından Kars, Erzurum ve Ardahan’ı ele geçirdi. Bu nokta da kilit olarak önemi açıkça ortaya çıkmaktadır.

Rusların eline geçen Ahıskalıların doksan yıllık Çarlık Rusya’sındaki hayatı zulümlerle doludur. Halkın bir kısmı Türkiye’ye göç etmiş, Ağrı, Muş, Çorum, Hatay ve Bursa yörelerinde yerleşmiştir. Onların yerlerine ise Rus, Gürcü, Ermeni ve Yahudiler iskân edilmiştir. Orada kalanlar, Rus mezâlimi altında yaşamaya devam etmişler, her yönden geri bırakılmış hatta askere bile alınmamışlardır. Rus işgal yıllarını yaşayan kişilerin hikâyelerinden anlaşılıyor ki, Rus idaresi yıllarında Türk ahali adeta uyuşturulmuştur. Halkın eğitim hizmetlerine önem verilmemiştir. Mollaların sadece yüzünden Kur’an-ı Kerim öğretmelerine izin verilmiştir. Çar hükûmeti, Müslüman halkı askere almamıştır, onun yerine 40 manat para almıştır bunun getirisi silâh tutmasını ve askerlik mesleğini bilmeyen halk, sonraki yıllarda vuku bulan savaşlarda, bunun acısını çok çekmiştir. Çar idaresi, halktan az vergi alarak ve askere götürmeyerek iyi davranış sergileyip, diğer yandan dinî ve etnik farklılıkları daima diri tutarak, çağdaş gelişmelere karşı uyuşturduğu bölge halkını birbirine düşman etmiştir. Günümüze kadar sürüp giden Türk Ermeni, hatta Gürcü ve diğer kavimlerin sürtüşmelerine bakıldığında, Rusların iki yüz yıldan beri yürüttükleri faaliyet daha iyi anlaşılmaktadır. Ruslar, 1915 yılında, Türk ordusuna yardım ettikleri gerekçesiyle, Ardahan ve çevresi halkına karşı büyük bir katliâm gerçekleştirdiler. Ahıskalı ünlü gazeteci Ömer Faik’in çabasıyla harekete geçen Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, bölgeye bir hey’et gönderdi. Bu hey’ete Dr. Hüsrev Sultanoğlu başkanlık ediyordu. O, Ardahan’dan Bakü’ye gönderdiği yazıda: “Müslüman memleketinde insan oğlu görünmüyor. Yalnız birkaç köyden beş altı yüz kadın ve çocuk yığıldı. Bunların içinde altı adam vardı ki, onlar da elden ayaktan düşmüş ihtiyarlardı.”

Sovyet Rusya’nın ilk dönemlerinde ise Ahıska’nın durumu pek parlak olmamıştır. K. Karabekir, aldığı emir üzerine Posof-Caksu’daki süvari bölüğünü harekete geçirerek yerli milisleri takviyeyle 9 Mart’ta Ahıska’yı işgal ettirdi. Aynı gün öğle vakti Kızıl Süvari Birliği de Ahıska’ya geldi. Yerli Ermeniler, Kızılları sevinçle karşıladılar. Kızılordu kumandanı, Türk askerini dostça selâmladı. Kızıllar 11 Mart’ta Batum’a doğru yola çıktı. Hâlbuki o gün Batum da Türk askeri tarafından işgal edilmişti. 14 Mart’ta da Ahılkelek Türk askerine kavuştu. Ancak Ahıska ve Ahılkelek’in sevinci uzun sürmedi. Türk ordusu, Moskova Antlaşması (16 Mart 1921) gereğince mart sonunda buralardan geri çekildi. Bu antlaşmayıTürkiye adına imzalayıp trenle Kars’a gelen delegelerimize, “Gürcistan’la yapılan 1918 Batum Muahedesi’yle Türkiye’ye katılan Ahıska Sancağı neden ihmal edildi?” diye sitem edenlere, Dr. Rıza Nur, şu karşılığı vermiştir: “Ahıska’da böyle yüzlerce Türk köyü olduğunu maalesef bilmiyorduk! Elimizde neşredilmiş bir vesika bile yoktu. Keşki daha önce bu hususta bilgi sahibi olsaydık!” Böylece tarihimizin son yüzyılında sık rastlanan « masa başı kayıplarından” biriyle Ahıska ve çevresinin tarihi de çok hazin bir dönemece girmiş oluyordu. Ahıska adı bile geçmeden sınır ötesinde bırakılmıştı.

Birinci Dünya Savaşından sonra Çarlık yönetimi tamamen bitmiştir yerine gelen Komünist rejimin var olduğu yıllar ise Ahıska Türkleri için facialarla dolu olmuştur. Çarlık Yönetiminde en azından kendi kültürlerini yaşayan Ahıska Türkleri artık milliyetini değiştirme baskıları altında kalıyordu. Nitekim devri ele alan Kurdayev’in Halkın Hafıza Kitabı adlı kitabında “Sovyetler Birliği zamanında Türk kelimesinin unutturulması çabaları daha 1924 yılında kuvvetle hissedilmekteydi. Stalin, Ahıska Türklerinin önde gelen liderlerinden biri olan Ömer Faik Beye milliyetini değiştirmesini teklif etmişti. Böylece kendi halkına örnek olabileceğini söylemişti.” Kesiti bulunmaktadır. Önce soyadları değiştirilmiştir sonra okullara Gürcü dili ve alfabesi getirilmiştir. Zaman içerisinde asimile hareketleri ve zulüm artarak devam etmiştir.

1937 yılı, Stalin zulmünün doruğa çıktığı bir tarih olmuştur. Bu tarihte Ahıska’da yaşanan insanlık dışı uygulamalardan bahseden Prof. Gurbanov Mesheti Türkleri adlı kitabında şu ifadelere yer vermiştir: “Aydınların çoğu tutuklandı ve idam edildi. Sovyetler Birliği Dahilî İşler Komiserliğinin Özel Soruşturma Bölümü Başkanı B. Kabulov (1953’te Beriya ile birlikte idam edilmiştir), o zaman Ahıska’da Milis Reisi idi. Cellâtlığın ilk tecrübesini burada denemişti kendine mahsus vahşîlik usûlü vardı. Bu usûlün ilk kurbanı, Ahıskalı Türkler olmuştur. B. Kabulov, ihtiyar ve hasta Ömer Faik’e kendi odasında o kadar dehşetli işkenceler vermiştir ki, ünlü yazar, kendine geldiğinde, sandalyenin üstündeki bardağı parçalayıp damarlarını kesmiş ve: “Senin gibi alçağın elinde ölmektense, kendimi öldürürüm!” demiştir.” İkinci Dünya Savaşına kadar devam eden zulüm ve cinayetler, İkinci Dünya savaşının başlamasıyla yerini zalimce sürgün edilmeye bırakmıştır. 1944 yılı sonlarında yüz binlerce insan hayvan vagonlarında; Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi bölgelere soğuk havada vahşice sürülmüştür.

Ahıskalıların yüzyıllardır yaşadığı bölgeye Gürcü ve Ermeniler yerleştirilmiştir. Ahıskalıların bir çoğu ise sürgün edildikleri bölgelere varamadan ölmüştür, yaşayanlar ise vatanlarından uzak bir şekilde acı dolu hayatlara mahkum edilmiştir. Zulüm dolu sürgün belgeleri yıllar sonra açığa çıkmıştır ancak sorumluları tarafından telafi girişiminde bulunulmamıştır. Günümüzde hâlâ vatanlarından uzakta yaşamlarına devam eden Ahıskalılar öz benliklerini yitirmeden yaşamlarına devam etmektedir.

Muhabir: Zeynep Akay / AVRUPAPRESS

Muhabir: Zeynep Akay / AVRUPAPRESS

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP