en iyi bahis siteleri
1xbetbetpasmariobet
DOLAR 32,5861 0.26%
EURO 34,7658 -0.05%
ALTIN 2.492,330,33
BITCOIN 20665563,77%
Ankara
18°

AÇIK

04:46

İMSAK'A KALAN SÜRE

BAKMAK&GÖRMEK
227 okunma

BAKMAK&GÖRMEK

ABONE OL
septembre 15, 2018 21:19
BAKMAK&GÖRMEK
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Zengin bir iş adamı, hafta sonu tatilini bir kayak merkezinde geçirmek istemiş. Ve orada kaldığı günlerden bir gün, kayma niyetiyle dışarı çıktığında, yoğun bir tipi yüzünden kaybolmuş. Telefonlar çekmiyormuş o civarlarda, bu yüzden de kimselere ulaşamamış. önce biraz yükseklere tırmanmayı denemiş, her tarafı rahatça görmek için ama, tipi oralarda daha da şiddetliymiş. Sonra tekrar aşağıya yöneldiğinde, kendisini ormanlık bir alanda bulmuş. Uzaktan kurt sesleri duyduğunda, korkuya kapılarak paniklemiş. Mağara bile olsa, bir yerlere sığınması gerekiyormuş. Etrafına bir kez daha göz gezdirince, ormanın alt yamacında zayıf bir ışık görmüş. Adam son bir gayretle, o yöne doğru koşmuş. Birkaç yüz metre ötede tomruklardan yapılan bir kulübe varmış. Kapısının üstüne bir fener asılan, bacasından incecik bir duman yükselen… Adam, yarı donmuş elleriyle kapıyı çalmadan önce, kapı otomatik gibi açılıvermiş. Bir ihtiyar çıkmış gülümseyen bir yüzle, en az seksen yaşında. Gelen misafirini, içeri almış ve kuzinenin yanındaki bir sedire oturtmuş. Zengin adam, konuşmakta zorlanıyormuş.: “Geldiğimi nasıl bildiniz?” diye sormuş. “Kapıyı çalmadım ki, üstelik de şiddetli bir fırtına vardı.” Yaşlı adam; “Sizi bekliyordum” diye tebessüm etmiş. “Pencereden gözleyip duruyordum. Bu yüzden de o feneri dışarı astım.” Adamın aklı iyice karıştığından, susmayı tercih etmiş.İhtiyar devam edip; “Öğle vakti çorba yapmak istedim” demiş. “Tarhanayı sakladığım torba elimden kaydı, tencereye iki kişilik tarhana döküldü. Her zaman yaptığım ekmek, bugün iyice kabarıp bir kat daha büyüdü, üç tavuktan sadece biri yumurtlarken, bugün iki tanesi yumurtladı. Anladım ki akşama bir misafirim var.” Yaşlı adam feneri içeri alırken, diğeri susuyormuş. Ona göre bunlar bir tesadüfmüş, biraz nadir görülse de pek önem taşımayan. Bulunduğu yerden etrafına bakınmış. Oturduğu sedirin alt kısmında, yani yerde duran bir ahşap masanın üstünde iki tabakla birlikte iki de kaşık varmış. Yaşlı adama onları işaret edip: “Galiba eşiniz de evde” demiş. “Herhalde üst katta öyle değil mi?” İhtiyar gülümseyip: “ Eşim yirmi yıl önce vefat etti” demiş. “Çocuklar da burayı terk ettiler, yalnızım. Sofrayı sizin için hazırladım. Hemen geçelim de çorbamız soğumasın.” Zengin adam iyice afallayıp, ihtiyara farklı bir gözle bakmaya başlamış. “Tesadüf” dediği şeylere de tabi ki… Çorbayı büyük bir iştahla kaşıklarken, pencereden dışarıya bir göz atarak: “Fırtına bir anda kesildi” demiş. “Hava da açtı ama ayaz başladı. Burayı bulmasaydım, kesinlikle donardım. Oysa bu akşam otelde eğlence vardı. Harika bir ziyafet çektikten sonra, havai fişekler atılacaktı. Daha sonra sıcacık bir odaya geçip, dev ekrandan televizyon seyredecektim. Ama buna da şükür, az kalsın ölecektim.” Yaşlı adam, yer masasını göstererek: “Seni hayata bağlayan bir dilim kuru ekmek, en lezzetli yemeklerden daha iyidir” demiş. “ Bence tarhana çorbası hiç de fena değildi. Yağda yapılan yumurta da öyle. Diğer eksiklikleri de tamamlarız.” “Diğer eksikler” lafına gülmüş genç adam. Bu daracık kulübeyle o lüks otel arasında dağlar kadar fark varmış, etrafını çevreleyen sarp dağlar kadar. Ama ses çıkarmamış, ne de olsa misafirmiş bu garip yerde. Karınları doyunca, yaşlı adam onu çatı arasına çıkarmış. Oradaki küçücük bir odaya…

Çatı üstünde bir metre kar olsa bile, içerisi sıcacıkmış, belki otel odasından daha da sıcak. “Kuzinenin bacası, bu odadan geçer” demiş ihtiyar adam. “Zaten yorganın da tiftikten yapılmıştır. Merak etme üşümezsin, hatta belki terlersin.” Odanın orta yerinde ahşap bir karyola bulunuyormuş. Onun ayakucunda da büyükçe bir pencere. İhtiyar adam, dantellerle süslü perdeleri açarken: “İşte bu da televizyonun” demiş. “ Üstelik de dev ekran. Arkada gördüğün dağlar bu civarın en güzel dağlarıdır. Eğer dikkat edersen, ayın yakamozlarını dağdan akan şelalede görebilirsin.” Zengin adam, yatağa oturarak dışarıyı seyretmeye koyulmuş. İnanılmaz güzellikte bir mehtap varmış. İhtiyar adam, önce kutup yıldızını göstermiş ona, kaybolan insanlara yol gösteren. Sonra gökyüzünde bir yer işaret etmiş, adeta ışıktan bir nehir oluşturan, “Saman Yolu” adıyla şöhret bulan. Zengin adam, belki hayatı boyunca hiç dikkatle bakmadığı gökyüzüne bakarken, ihtiyar ona kayan bir yıldız gösterip: “Bu günlerde meteor yağmuru var” demiş. “Dikkat et de yıldızlar düşmesin üstüne. Oteldeki havai fişek gösterisi, bunların yanına sönük kalmaz mı?” Zengin adamın gözleri hala yıldızlardaymış, biraz farklı bakıyormuş artık dünyaya. Anladığı kadarıyla “mutluluk” denen iksir, bakmaktan çok görmesini bilenlerinmiş. Odadaki gaz lambasını işaret ederek: “Bu feneri her akşam, dış kapının üzerine asmalısınız” demiş. “Benim gibi cahilleri buraya çekip, ruhlarını aydınlatmaya sebep olsun.” Uzunca bir giriş oldu ama sevdiğim bir hikayedir. Her okuyuşta mutluluk verir, içim sıcacık olur. Hayatta görebilenler için eşsiz hazineler var. Güzel bir koku insana ne çok güzel anı hatırlatır ve mutlu eder. Bir an’da çocukluğumuza ya da hayatımızın çok keyifli bir sahnesine adeta ışınlanırız. Hoş bir tat, güzel bir manzara, doğadan bir parça, tatlı bir söz, bir gülüş, içten bir hitap hepsi fark edebilenler için gün içinde bulmamız için bize bırakılmış armağanlardır. Hepimiz dünyaya bir misyon ve bunu gerçekleştirmek için hediyelerle gönderilmişiz. Belki de bazılarımızın vazifesi insanların farkındalıklarını arttırmaktır ve hediyeleri de gelişmiş farkındalıklardır. ‘’Bakmak ve görmek’’ diyoruz ya gerçektende görebilenler çok şanslı ve mutluluğu aramadan buluyorlar. O insanlar yaşadıkları kötü bir olayda da, maruz kaldıkları nahoş bir davranışta da reel ve objektif görebiliyorlar bu da onları koruyor. Her fena durum da şahsımıza özel davranıldığını düşünürsek ne kadar çok olumsuz duygunun esiri oluruz. Oysa farkındalığı gelişmiş biri mutluluğu görebildiği gibi, incinmemenin yollarını da görebiliyor. Üstat Don Miguel Ruiz’in 4 anlaşma kitabında anlattığı gibi dingin savaşçı olabilmek mümkün. Ölümün bu kadar ani, yaşamınsa gerçekten kısa olduğu bu hayatta neden sadece bizim elimizde olan mutluluk anahtarını kullanmayalım ki. Elbette mutsuz anlar ve üzüntüler de var, onları yaşamadan güzel anların değerini görebilmek mümkün değil. Ya da hep mutlu olmak mümkün değil, serotonin bağımlısı olmaktan bahsetmiyorum. Demek istediğim kötü anlara saplanıp kalmak yerine bir an önce içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak. Her sorun çözümünü içinde barındırır ve biz sorunlarımızı çözüme dönüştürecek güce sahibiz yeter ki farkında olabilelim, görebilelim. Zihin olumsuz duygu ve düşüncelerin etkisindeyken başarılı ya da huzurlu olmak, sağlıklı kalmak mümkün değil. O sebeple öncelikle bizi mutlu kılacak anları yakalamak ve bize sunulmuş hediyeleri görmek gerek. Çok akıllı, eğitimli, zengin olmak başka bir şey farkındalık

hazinesine sahip olmak başka bir şey. Sevgiyle kalın…

Reyhan Değirmenci Batut

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.


HIZLI YORUM YAP