en iyi bahis siteleri
1xbetbetpasmariobet
DOLAR 32,6027 0.39%
EURO 34,8095 0.21%
ALTIN 2.488,320,17
BITCOIN 21173523,62%
Ankara
20°

AZ BULUTLU

16:52

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

CENNETİN İÇİNDE CEHENNEM
125 okunma

CENNETİN İÇİNDE CEHENNEM

ABONE OL
janvier 24, 2018 22:24
CENNETİN İÇİNDE CEHENNEM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ankara’dan yeni dönmüştüm. Restoran da kahvaltı hazırlıyordum. Yol yorgunluğu bir taraftan belki bir bardak çay içersem kendime gelebilirim diye düşünmüştüm. Gelir gelmez Rafi ve yavruları etrafımı çevrelemişlerdi. Onlara sabah öğünlerini verdim. Sularını kontrol ettim. Sonrada kendi kahvaltımı hazırlamak için restorana döndüm.

Rafi’yi yaklaşık 2 yıldır tanıyordum. Sokakta Emine Hanım onu ölü halinde bulmuş ve bir deri bir kemikken alıp kampa getirmişti. Bir bacağı sakattı. Kırılmıştı. tahta ile bağlayıp, sürekli kudret narı ile yara yerlerine merhem sürülerek Emine Hanım tarafından tedavi edilmişti. Yaklaşık 2 ay içinde kendine geldi. Burayı Devletin bir Kurumundan. Kiraladıktan sonra da hedefimiz burasının kişisel gelişim ve bir kültür merkezi olması idi. Uluslar arası bir akademi kurarak Türk ve Dünya gençliğinin burada çeşitli Avrupa Birliği projeleri ile kaynaştırılarak gelişiminin sağlanması, çeşitli mesleki alanlarda hedef ve vizyon sunarak yaşam kalitelerinin iyileştirilmeye çalışılacaktı. Yıllarca Devlette ve Uluslar arası alanlarda başarılı büyük projelerde adı olan biri için kendi yerimizde de daha iyisini başarmak durumundaydık. Ama düşündüklerimizi gerçekleştirmek o kadar kolay değildi.

Her bölgenin değişik çevre ve güç etkenleri vardır. Dışarıdan geldiğinizde bu güç etkenleri sizi sarıp sarmalar önünüze engeller koyar. Hele bir de bürokrasiden geldiyseniz, belli saygınlıklarınız ve saygılarınız varsa sizi biraz daha fazla yorarlar.

Böyle bir ortamda verdiğimiz mücadelenin içine bu köpekler ve kediler de girdi. Sahilde yürüyüş yaptığımız zaman üzerimizde bulunan pozitif köpek sevgisi yüzünden sahildeki tüm köpekler peşimize düşerdi. Rafi ve diğerleri de işte bu şekilde bizim kampımıza girdi. Kedilerle köpeklerin en güzel bir arada yaşamasını burada görebilirdiniz.

Yaklaşık 5 yıldır sokağa ve bahçemize bırakılan bir dolu yavru köpekler oldu. Bunların hepsini süt alarak beslemeye çalışıyorduk. Bu köpekleri beslemesine besliyorduk ama sürekli komşulardan ve çevreden köpek baktığımızdan dolayı Jandarmaya şikayetlerde geliyordu. Belediyeyi aradığımızda onlar ilgilenmiyor, başka yerlere gönderiyorlardı. Ama heybetli, özel kişilerin köpeklerini rahatsız eden güçlü köpekler varsa gelip onlar bahçemizden götürüyorlardı.

Bütün bunların yanında elektriğimi de kesmişlerdi. Elektriksiz bir ortamda soğuk bir odada yaşamaya çalıştığım bu günlerde yine de benim en yakın dostlarım herkese rağmen, her şeye rağmen köpeklerim oldu. Sadece Rafi değil. Bir kamyonun atında kalana kadar Çilli, Lady di ve hayatıma gelip giren, parasız kaldığımda bile bir dilim kuru ekmeğimi paylaştığım diğer köpekler. Hepsi sevgimizi biliyorlardı. O karanlık soğuk, bazen sıcaklığın eksilere düştüğü günlerde, yorganın altında sığınıp tanrıya dua ettiğimiz günlerde, küçük evimizin kapısında Emine Hanımla benim sabah uyanışlarımızı sevgiyle beklediler. Sadece bir dilim ekmeğin karşılığında bize sevgilerini ve korumalarını sundular. Bazen fırından korkarak istediğimiz, çekingen bir utangaçlıkla aldığımız, fırıncının da bunu hissedip, ekmekleri çokça koyduğu; ucuz bayat ekmeklerle yavrularının karnını doyurabildiğimizde bize sundukları minnet göstergeleri de anneliğin sadece insanlar için değil hayvanlar içinde ne kadar kutsal olduğunu göstermekteydi.

Binlerce balığın Kasımdan itibaren yunuslar gibi suyun üstünde zıplayarak yüzdüğü, martıların mavi yeşil gök kubbenin altında özgürce uçarak avını yakaladığı bu cennette, Yağmur yağdığında alaca kızıllığa bürünen akşam saatlerinde, yaşadığımıza, bir parça ekmekle doyabildiğimize şükrederdik. Tüm insanlarında aslında eşyadan, gösterişten, kavgadan, hırslardan uzak böyle bir ortamda yaşamaları veya yaşayabilme şansı ve isteği duyabilmeleri için dua ederdik. Her insan gibi ruhumuzda ve kalbimizde var olan negatif düşünceleri pozitif hale getirmeye ve arınmaya, daha hoşgörülü ve sabırlı olmaya çalışırdık.

Tüm bu güzelliklerin ortasında siz ne kadar çabalasanız da kem gözler ve ihtiraslı insanlar olacaktır. İnsan ruhunda sürekli birilerine kendini gösterme veya ispat etme, kıskançlık içgüdüsü mevcuttur. Bu da dünyadaki kötülüklerin ve savaşların nedenidir. Sürekli negatif olan ve belli amaçlar peşinde olan insanlardan diğerleri uzak durur. Bu kişilerde o diğerlerini susturduklarını sanırlar. Elde etmek istedikleri bir şey varsa o zaman onu bu baskıcı tutulumları ile rahatlıkla ve sindirme politikaları ile elde ederler. Ve bunu da iyilik yapıyor gibi yaparak, konuşabilecek veya savunma yapabilecek birkaç kişiyi de sindirirler.

O sabah da ellerinde su şişeleri ile sahilden gelen bayanı görünce geçmiş izlenimlerime ve yaşadıklarıma dayanarak ne yapmak istediğini hissettim. Ama sabrımı korumalıydım. Bahçemizin kapalı kapısının yanından demirlerin kenarından atladı. Rafi’nin yavrularına köpek yemi getirmişti. Suyu, su dolu, su kovalarının üstüne boşalttı. Diğer bütün mahallenin yaklaşık beş altı köpeği de toplandı. Ortada büyük bir kargaşa vardı. Ama sesimi çıkarmadım. Allahım sabır ver dedim.

Ertesi gün yine aynı durum yaşandı. Kibarca yanına gittim. Sabahleyin köpekleri doyurduğumuzu bu köpeklerin zaten tarafımızca bakıldığını kendisinin neden ilerideki sahipsiz iki köpeğin sekiz on adet yavrusuna bakmadığını sordum. Suyu buraya kadar taşıması gerekmiyordu da. Çünkü zaten yakında su çeşmesi vardı. Oradan doldurabilirdi. Siz Ankara’ya gitmiştiniz dedi. Bende bakımsız kalmasınlar diye bakmaya geldim. Benim Ankara’ya gittiğimi nereden biliyorsunuz dedim. Zaten burada bu köpeklere bakan insanlar vardı dedim. Anlamış sandım. Tamam dedi. Ayrıldı. Ertesi gün tekrar geldiğin de buradaki köpeklere bakması yerine tekrar karşıdaki aç köpekleri beslemesini ve suyu bahçemize kadar taşıması gerekmediğini söyledim. İsterse kendi bahçesinde bu köpekleri besleyebilirdi. Rafi ve yavruları zaten herkesin köpeği idi. Ama hayır ben burada besleyeceğim. Beni hiçbir kuvvet buradan çıkaramaz. Burası Ormanın Yeri dedi. İstediğini çağır dedi.

( Tabi daha sonra araştırdığımda bunu bana söyleyen insanların villalarının bulunduğu yerlerin eski devlet ormanları olduğu ve bir şekilde ağaçların yok edilerek burada bir köy oluşturulduğunu öğrendim.)

Beynimden aşağı kaynar sular döküldü. Burayı Ormandan kiralayıp harcadığımız 900 bin dolara mı yanayım, ailem parçalandı ona mı yanayım. Yoksa bu saygısız insanların sadece bir insanı taciz etmek için aylardır gösterdikleri her türlü çirkin davranışı susarak geçiştirmeme mi yanayım. Yıllarca sindirilmiş insanlar yüzünden, namussuzluğun iffet, iffetin namussuzluk olduğu bu devirde, kendi bahçemde kendi dünyamda birilerinin çıkar dünyası için dövülüyor, saldırıya uğruyordum. Aylardır elektriksiz yaşama nedenim olan insanlar, hayatımı yeniden zehire döndürmek için benimle uğraşabilecek yeni emellerle karşıma çıkıyorlardı, birileri de buna alet oluyordu. Şimdiye kadar her türlü çirkinliğe, hakkımdaki iftiralara göğüs germiş, duyduklarımı duymamış, ellerinde silahla karşıma çıkıp evli bir kadın olduğum halde ve iş ayrılığından eşimle farklı yerlerde hayat mücadelesi yaparken ben senin efendin olacağım dediklerinde benim senin gibi insanlarla işim olmaz diyerek, sarhoşu zorla mekanımdan çıkarmaya çalışırken yaşadığım zorluklar ve mideme saplanan acılar yüreğimi tekrar dağlamaya başlamıştı. Artık yorulmaya mı başlamıştım.

Beni hiçbir şey korkutamazdı. Ben ki gecenin ve kışın o simsiyah soğuk alacakaranlığında odamdan çıkıp çevreyi korkmadan kontrol ederken kendimi tanrının o ilahi koruyucu kalkanının ve uçsuz bucaksız Gök Yüzünün altında daha güvende hissediyordum. Şimdi de daha güçlü olarak bu durumun altından kalkmalıydım. O ara yanımda olan arkadaşım bu kadar üzülmememi, her şeyin bir çaresi olduğunu söyledi. Aslında Rafi için bir derneğin üyesi ile görüşmüş ve kısırlık ameliyatı içinde randevu almaya karar vermiştik.

Bazen neden ve niçin lerin cevabı yoktur. Söyleyemezsiniz. Dilinize acı süreceğiz derler ya bu ondan da fazlasıdır. Hep susmak zorundasınızdır. Acıyı siz çekersiniz ve

sonucuna da siz katlanmalısınız. Bu sadece bir köpek meselesi değildi, ama yalanı kim, doğruyu kim söyler bu çağda anlıya biliyor musunuz? Bazen var olan yalanlar doğruların önünde daha doğru görülür. Bu da öyle bir durumdu. Anlayışların kıt, ispatların olmadığı bir deney ortamındaydık.

Köpekleri köpek çiftliğine götürmeye karar verdik. Artık anne sütünü de emmiyorlardı. Birkaç köpek yavrusunu ve anneyi arabaya aldık. Ve çiftliğin yakınlarına bıraktık. Çünkü daha öncede çiftliğe bir dolu köpek götürmeye kalkmış her seferinde muhatap bulamamıştık. Bu şekilde bu bayanla tartışmadan kurtulmuş olacaktık. Çevrede de yakın yerler vardı. Orada bu köpekler bakılabilirdi. Ama kadın öğleden sonra köpekleri zehirledin mi. “Öldürdün mü?” diye bağırarak geldi. Ben içeride Ömer Hayyam’ın dörtlüklerini okuyordum. Dışarı çıktım. “Niye zehirledin köpekleri?” dedi. Ben şok olmuştum. Elim ayağıma yapıştı. Ben bu kadar yıldır, köpek besleyen, her sabah köpeklerle yürüyüşe çıkan, kadınların her sabah bu köpekler sizin mi, siz mi besliyorsunuz diyerek güldükleri bir ortamda neydi bu başıma gelenler anlayamıyordum. Sorun köpek değildi. Biliyorum.

Ona köpeklerle ne ilgisinin olduğunu sordum. Ben Hayvan sever Dernek Başkanıyım dedi. Başkan olmanız böyle davranmanızı mı gerektiriyor dedim. Tabi tüm söyledikleri, doktur olduğu gibi Başkan olması da yalandı. Yerimden çıkın dedim. Döndü yüzüme baktı. İğrenç bir şekilde yüzünü buruşturdu. “Fahişe” dedi.

Aşçın, “Bu oteli her gece bir odaya kendin girerek doldurduğunu söyledi.” Şok olmuştum. Hayatımda ilk defa biri bana böyle bir kelime kullanıyordu. Yanımda çalıştırdığım, çok güvendiğim aşçım böyle bir şey söylemezdi. Elektrikler ve sular kesilince hepsi ayrılmıştı.

Cevap vermedim. Sadece çıkın dedim. Üzerime atıldı. Saçımdan çekti. Ayağına giydiği kalın botlar ile tekmelemeye başladı. Bende ondan kurtulmaya ve Jandarmaya telefon etmeye çalışıyordum. Kavga nedir bilmediğim için sadece kendimden uzaklaştırmak için bir hareket yaptım. Telefonum elimden fırlamıştı. Yerden kalktığımda kadın yok olmuştu. Benim Hanemde üzerime yürünüyor ve taciz ediliyordum. Ben aramadığım halde Jandarmada ilk defa bu kadar hızlı kamptan içeri girmişti. Daha sonra arkamı bir döndüm kadının yüzü kanıyor ve daha önce bizimle ilgili karanlık güçlerin ormanı ele geçirmek için yapılan yalan haberlerini yapmış olan gazeteciye demeç veriyordu. Biraz önce jandarmanın yanında konuşurken yüzünde hiçbir şey olmayan kadının yüzü kanıyordu ve tırnak aralarında kan vardı. Bu gazete resimlerinde de parmak izlerinin yüzüne yansıması ile gayet net görünüyordu.

Ben yapmış olsam bu kadar süredir bu kan donmaz mıy dı.? Basının bu kadar çabuk gelmesi de beni şaşırtmıştı.İnsan böyle bir hırsla iftira atmak için kendini yaralar mıydı?. Tabi ki daha sonra bu olayların tümünün BONJRAN Restoranda gece yarısı planlandığını öğrendim.

Ve bu olayda savcı tarafından açılan davadan haberim de olmadı. Bir gün Lemurya Köyünün Jandarma Şefi Durmuş Uzmanın beni aramasıyla şok oldum. “ Gülay Hanım Neden Mahkemeye gitmiyorsun. Yarın Seni Gelip zorla Mahkemeye götürecekler.” Dedi.

Ben şoktaydım. Nasıl olurdu. Hiçbir mahkeme tebligatı gelmemişti. Lemurya Kampı girişindeki bekçi kulübesine koştum. Yerde yırtılmış kağıtlar vardı. PTT görevlisi de karanlık güçlerin adamıydı. Yıllardır hizmet verdiğim bu Devlet’te Lemurya Köyü Karanlık Güçleri bu Köyü işgal ettiği gibi beni de buradan kaçırmak için her türlü saldırıyı planlıyorlardı.

Ertesi gün ben kendim giderim dedim. Ama sabahın erken saatinde yine de kapıda 10 Jandarma bekliyordu. Uluslararası kitaplarda, veri tabanlarında adı olan ben; bir Jandarma ordusu ile Bodrum Peninsula’da Bitez Adliyesine Kolluk Kuvvetleri ile bir kaçak muamelesi

ile mi götürülecektim. Sert bir şekilde “ ben kendim giderim.” dedim. Beni iyi tanıyorlardı. Ve oynanan oyunu biliyorlardı. Devleti temsil ediyorlardı ve söyleyebilecek bir lafları yoktu.

O gün son duruşmaymış ve Adliyede suçlu bulundum. Hakim konuşmamı dinlemedi. Bana kaçak muamelesi yaptı. “sus sen” diye azarladı. Konuşturmadı. ( ve halen 10 yıldır devam eden mahkemelerimizi düşününce nasıl bu kadar hızlı bu mahkemenin bitirildiğinin nedenini daha iyi anlıyorum. )

Haneye tecavüz vardı. Evime girilmişti. Dayak yemiştim. Yıllardır sürdürdüğüm başarılı araştırma çalışmalarım ve adım, bürokratik geçmişim yok edilmeye çalışılmıştı. Bana sayılan ağıza alınmayacak sözler. Saldırıya uğrayan ben ve ceza alanda ben. Katılamadığım ve kendimi savunamadığım bir davada 14 ay kasıtlı yaralamadan ceza almıştım. Kadın hem yüzünü eliyle yaralamıştı. ( daha önce yan komşusuna da aynısını yapmıştı.) Hem haneme girmişti. Mahkeme celpleri tarafıma tebliğ edilmemişti. Günlerce gazetelerde ve Televizyonlarda köpek katili olarak beni konuştular.

Sonuçta işlemediğim ve taciz edildiğim halde, haneme tecavüz edilerek korkutup bu Bölgeden kaçırılmam için hazırlanan bir oyundan dolayı ceza almıştım. Cezam Serbest Denetimlik’ ten bu suçu ikinci bir defa işleyene kadar donduruldu.

Ve o akıllı denen kadın erkekleri sömürmeye, iliklerine kadar yalanlar ile ben Doktur’ um diye ortada dolanmaya devam etti. Sevgilisini kardeşine öldürttüğü ve sevgilisine ait olduğu söylenen villada daha bir gururla oturdu. Küçük güzel köpekleri seviyormuş gibi yapıp satarak kendine bir geçim kaynağı oluşturdu. Köpek maması götürüyor diye köpek çiftliğinden ona ödüller verildi. Ve nedense zehirlenip öldürülen köpekleri hep aynı gazeteci ile o buldu. Kaymakamlık elemanlarının hafta sonu kahvaltı için uğradığı onun restoranı oldu. Ve ne akıllı kadın dendi. Çünkü kötülüğün ve karanlığın ruhuydu o. Erkeklere ve insanlara hak ettiği yalanları güzel sunuyordu.

Hayvan sevgisi başkalarının hakkını yiyip kendi ideolojisini baskıyla birilerine empoze etmek miydi? yada kendi çıkarları ve rantı için insanları alet edip, başkalarının mülküne taciz ederek girip, kendini yaralayıp, yaralanmış gösterip, başkası yaptı diye iftira atmak mıydı?

Eğer hayvan sevgisi buysa, bundan sonra çok sevdiğim ve konuşmadan anlaştığım, ağladığımda yanımda dizimde benimle oturup yalnızlığımı paylaşan, yanımda benimle iç geçiren bu hayvanlardan ve sevgilerinden ben mi vazgeçmeliydim.

Bu olaydan sonra gizlice yanıma gelen bazı köylüler bana savaşımdan ve cesaretimden dolayı takdir ettiklerini söylediler. O Bana uzak duran insanlar hepsi yanımda olduğunu söyledi. Yalnız kaldığım bu ormanda gece herhangi bir durum olursa diye telefonlarını verdiler. Ama biliyordum ki arasam korkup gelemeyeceklerdi. Çünkü buradaki karanlık güçler onlarında içinde olduğu bir işgali aklamaya çalışıyordu. Ve ben onlara karşı tektim belki..

Türkiye’nin en iyi okullarından birinde okumuş, başarılı işlere imza atmış ben kendimi savunamıyorsam, aciz, cahil bir insan kendini nasıl savunacaktı.

Yaşadıklarım belki acı bir ders ama her geçen gün yüreğimin acısı, kalbimin sertliği ile birleştiğinde de asla başkalarına benzeyip toplumdaki çıkarcılık, faydacılık değişkenliğine kapılmayacağıma yemin ettim. Yirmili yaşlarımda dediğim gibi hayatımın sonuna kadar inandığım toplumsal faydacılığı ve doğruluğu savunacağım. Bu insancıkların benim düşüncelerimi değiştirmelerine de izin vermeyeceğim.

Korkutmalarına da ASLA!!.

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.


HIZLI YORUM YAP